Tiroid, Meme, Böbrek Üstü Cerrahisinin Dünü ve Bugünü


“Güney Doğu Anadolu’daki büyük merkezde ihtisasa dönemim(1978-81)  yıllarında polikliniğimize; meme hastalıklarından çok sayıda doğum sonrası meme apseleri, ve memenin habis olmayan hastalıkları gelirdi.

Fakültemize o yıllarda o bölgede tek olmasına rağmen polikliniğe gelen hastalardan meme kanseri teşhisini koyup, ameliyat ettiğimiz çok az sayıda hasta vardı.

İhtisas tezim “Bölgemizde son 10 yıldaki meme kanserlerin analizi” idi. İnanılmaz bir şekilde taradığım on yıllık dosyada ancak 80 vaka bulabilmiştim. Bulduklarımın çoğu da ileri evre tümörleriydi zaman ki fotoğrafa bakarsak bu gün gerek ülkemizde gerek tüm dünyada meme kanserin görülme sıklığı yönünden; kadınlarımız neden  4. ya da 5. sırada olduğunu anlarız.

Her şeyden önce çok basit bir anlatımla;
Kadını kadın yapan kadınlık hormonu “ÖSTROJEN” aynı zamanda da memeyi de çok sevdiğinden kansere neden oluyor diyebiliriz.

Bölgemizdeki kadınlarımız maalesef doğum makinası gibi birbiri ardına çocuk getiriyorlardı  (şimdi hız bayağı düştü).Bu gerek hamilelik gerekse süt verme dönemlerinde;“ÖSTROJEN” hormonu baskılandığı için,

-Östrojen hedef organı olan memeye bir şey yapamıyordu kadınlarımız böylecekorunuyorlardı. Sadece bu değil;

-Gerek evde gerekse tarlada çok çalışıp aktif yaşamın içindeydiler.

–Şimdikiler gibi memelerinin estetikleri bozulmasın diye kaygıları yoktu bebelerine aylarca hatta 2-3 yaşına kadar emzirenleri vardı.

–Günümüzdeki gibi Sigara ve alkol alışkanlıkları yoktu

– Şişman değillerdi, kötü yağlar, kötü beslenme yoktu

-Günümüzdeki kanserojen yiyecek ve içecekler onların zamanında yoktu…

-Gece hayatları yok, sakin mutlu yaşamları vardı

Tabii çok az sayıda ameliyat ettiğimiz hastalarımıza o günlerde moda olan –Radikal mastektomi dediğimiz yani memenin altındaki kaslarla ve koltuk altındaki lenf düğümleri yumaklarıyla birlikte çıkardığımız “RADİKAL MASTEKTOMİ” ameliyatını yapardık. Bölgemizde o yıllarda maalesef Kemoterapi-Radyoterapi olanaklarımız yoktu. Daha sonraki80’li yıllarda kadınlarımız için psikolojik yıkımlarının getireceği zarar, faydadan fazlaydı… Sonraları olayı gerçekten kökten yani Radikal çözen bu ameliyat altındaki kasları almayarak yada sadece 2 kasın arasındaki düğümleri ve memeyi aldığımız modifiyeli memeyi almaya döndük.

Daha sonraları meme kanserinin lokal değil kan yoluyla tüm vücuda yayılan bir kanser yada hastalık olduğunu ortaya koyunca günümüzdeki ameliyatlarına yani:

“MEME KORUYUCU” yani kanserli yumağı alttaki adale örtüsüne  kadar etrafındaki sağlam dokularla çıkardığımız alındığı memenin bırakıldığı ameliyatı yapar olduk…Tabi bu ameliyat öncesinde;
-Mamografi, Ultasonografi, B.T ve MR gerektiğinde PET taramaları

-Kanserli yumrudan US eşliğinde yada doğrudan ince iğneyle parça alıp patolojisinin tespiti sonrası (şayet meme çok küçük değilse) memeyi koruyan aynı zamanda ameliyatta axilla yani koltuk altı lenf düğümlerinden bekçi lenf düğümünün kansere bulaşıp bulaşmadığına bakarak ameliyatı tamamlamaktayız…
Akabinde kanserli dokudaki hormon a karşı duruşunu, tümör belirteçlerinin ne seviyede olduğunu tespit edip ona göre tedavimizi planlamaktayız.

GÜNÜMÜZDE MEME KANSERLERİ tedavilerinde çok büyük ilerlemeler elde etsek te doğrusu olanı yani;

1 GRAMLIK TEDBİRLERİMİZİN,1 KİLOGRAM TEDAVİDEN daha iyi olacağını

Unutmamalı unutturmamalı ve de UYANIK olup tanıda ve ameliyatta geç kalmamalıyız.

Meme kanserleri konusunda gerek ihtisas dönemimde gerekse İstanbul’daki kanserle uğraşan hastanelerde  40 yıla yakın çok sayıda meme ameliyatları yaparak çok fazla deneyimlere ve bilimsel çalışmalara sahip olabildim.

Bu konuları; www.drfuatipekci.com sayfamdaki ve ;İnternetteki Prof.Dr.Fuat İpekçi “ONCE SAĞLIK” adlı grubumuzdaki

Bilgilendirme kısa videolarımdan takip edebilirsiniz

TİROİD Cerrahi Hastalıklarının

DÜNÜ BUGÜNÜ

 Prof. Dr. Fuat İpekçi

Bu ameliyatları yaparken en çok korktuğumuz;

1-Gerek ameliyatta, gerekse ameliyat sonu kontrol edilemeyen kanamalar, ya da bağlanan büyük damar iplerinin ıkınma öksürmeyle nadir de olsa gevşeyip kanamaya yol açmaları. Günümüzde artık dikiş ve bağlamaya son veren aletlerimizle çok aza indirgedik;

2-Ses tellerini çalıştıran, ses telinin gerek kalitesi ve gerginliğini sağlayan bilmeden gerek alttaki, gerek üsteki sinirlerdin bir kısmının zarar görmesi halinde; geçici ya da kalıcı olarak

– Ses kısıklığı, çok konuşunca ses yorgunluğu, ses sanatçılarda eski seslerini kaybetmeleri ve su-benzeri içecek-sulu yiyecekleri rahat yutamama.
Günümüzde ses bütünlüğünü hastayı uyuturken soluk borusuna takılan özel tüp; ve bunun bağlı olduğu cihazlar ve buna da bağlı sinir dokusuna dokunduğu zaman ses sinyali veren PEN setlerle kontrol yaparak korumaktayız.

3- Eskiden bu aletler cerrahiye girmeyince; Tiroidektomiler; sinirlere çoğunlukla dokunulmadığı ve paratiroitlerin çoğunlukla bırakıldığı “Sub total” tiroidektomi yani çok az doku bırakılarak yapılırdı. Haliyle gerek ses kısıklığı gerekse kasılmalar çok az görülüyordu Bu kez alınan guatr parçalarında gerekse sonradan  kalan parçaların kanser görülmesi, kalan parçanın tekrar büyümesi, hatta  iğneyle yapılan biyopsilerde kanser görülmesi nedenleriyle ameliyat şekli tamamen değişti. O zaman subtotoli savunanlar bu kez bizim ta baştan berri yaptığımız; tiroidin tamamının yani “TOTAL TİROİDEKTOMİ”ye döndüler. Bizim ekolümüz ister tamamını ,ister hepsini de alsak yüzlerce yaptığımız ameliyat sırasında mutlaka daha bu aletler ortaya çıkmadan sinire zarar vermemek için  mutlaka sinirleri ve paratiroitleri görerek ameliyatlarımızı yapar ses kısıklığının ve kasılmaların önüne geçerdik

4-Zehirli olmayan ama nefes borusuna aşırı baskı yapan çok büyük guatr ameliyatları hemen sonrası( bu bölgede çok az karşılaştığımız) Trakeomalezi dediğimiz tabloydu.

Bu guatrın  büyürken altında olan trakea dediğimiz nefes borusunu aşındırır, ameliyatla da bu büyük guatrı alınca bu kez nefes borusunu tutamaz olup bir öne bir arakaya gidip gelerek kısa sürede hastanın nefes alıp vermesini engelleyerek ölümüne neden olurdu. Buna engel olmak için hastaya daha uyanmadan ameliyat masasında ya da hemen sonra  soluk alış verişini bir müddet   kanülden yapsın diye “Trakeostomi” yapardık.

Özellikle bölgemizde zehirli olmayan ama çok büyümüş guatrları çok sayıda yaparak, sinirlerin geçiş yerlerine çok iyi vakıf olarak deneyimlerimiz pekişti ve tiroit konusunda birçok bilimsel yayınlarımız oldu;

1-İpekçi F, Engin Ö, İnan O, Akyıldız N.: Role of Thyroidectomy in earlydiagnosisandtreatment of thyroid cancer.JCAM.2012;3(3):283-5

2-Ergün A, Aksoy F İpekçi .:Multinodüler guatr olgularında ameliyat öncesi tanıda iğne aspirasyon biyopsisi,sintigrafi ve ultrasonografinin yeri.  İnsizyon Cerrahi Tıp Bilimleri Dergisi.3(4):194-197,2000.

3-İpekçi F,KuzukıranD,AkyüzY,TurgutE,GeroğluB,TürkerB,ErtaşF.:Totaltiroidektomi olgularımızdaki papiller kanserler.6.Ulusal endokrin Cerrahi Kongresi,25-28 Nisan 2013 Antalya.

4-Çalık B,EnginÖ,Murat A, Can A K,Topçu B, İpekçi F.:İnterrekürren sinir grefti kullanımı ile yapılan sinir transpozisyonun vokal kord hareketlerine etkisi.

5-İpekçi F,  BademkıranE,İnan H O,SoyluM,GünerM,AksoyS,PehlivanoğluK,Hanİ;Tiroid olgularımızın ameliyat endikasyonu ve tiroid morfolojisi yönünden değerlendirilmesi.5.Ulusal Endokrin cerrahi kongresi.2011,162.Antalya

6-Ulusal endokrin Cerrahi Kongresi,25-28 Nisan 2013 Antalya.

7-İpekçi F, Karaoğlan M , Gürhanlı N, Soylu M, İnan H O,AkoğluL,GünerM;Substernal guatr olgularımız.5.Ulusal Endokrin cerrahi kongresi.2011,193.Antalya

8-İpekçi F,ŞahinŞ,Bayam ME ve ark.:Nüks guatrlara retrospektif bakış. . Ulusal cerrahi kongresi,28-31 Mayıs2008 Antalya

9-Çoşkun A,İpekçiF,Bayam M E,GürbüzM,Yıldırım M.:5 yıllık tiroidkarsinom olgularımızın değerlendirilmesi. Ulusal Cerrahi kongresi 24-28 Mayıs 2006 Antalya.

10-Aksoy F,ErgünA,İpekçiF,YenerO,Gülhan Y.:489 tiroidektomi olgusunun retrospektif analizi.1.Ulusal tiroid cerrahisi kongresi.6-9 Ekim 1999 İstanbul.

11-Ergün A,AksoyF,İpekçiF,ŞengezerS,EkinçiÖ,Gülhan Y.:Mültinodülergoitre olgularında preop tanıda İİAB,sintigrafi ve USG nin yeri. 1.Ulusal tiroid cerrahisi kongresi.6-9 Ekim 1999 İstanbul

MEME Cerrahisi Hastalıklarının

 DÜNÜ-BUGÜNÜ

Prof.Dr.Fuat İpekçi

Meme kanseri eski bir hastalıktır. Eski Mısır’da meme kanserine ameliyat yapılmazdı. Galen, kanserin görünümünü bir yengeç olarak tanımladı ve onu kesip çıkardı. On dokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar, cerrahide birçok gelişmeyi içeren ikinci bir dönem olarak tanımlandı.Halsted, 1950 yılına kadar Avrupa’da ve 1983 yılına kadar ABD’de meme kanseri cerrahisinde tercih edilen radikal mastektomiyi tanımladı.

Meme kanseri günümüzde kadınlar arasında en sık görülen kanserdir ve özellikle mastektominin başarıyla geliştirildiği yirminci yüzyılın başlarından şimdiye kadar öncelikle ameliyatla tedavi edilmektedir.

Radikal memenin alınması, meme kanseri tedavisi için memenin, altta yatan göğüs kasının (pektorali majör ve pektorali minör dâhil) vekoltuk altı yani koltuktaki lenf düğümlerinin çıkarılmasını içeren cerrahi bir işlemdir.

Halsted ve Meyer, radikal meme alınmasıyla ile başarılı sonuçlar elde eden ve böylece meme kanseri için modern cerrahi tedavi çağını başlatan ilk kişilerdi. 1894’te William Halsted, 1889 ile 1894 yılları arasında Johns Hopkins’te ameliyat edilen 50 vakadan oluşan radikal meme alınması çalışmasını yayınladı.WillyMeyer ayrıca Aralık 1894’te New York hastalarıyla etkileşimlerinden radikal meme alınması üzerine bir araştırma yayınladı. Meme dokusunun kitlesel olarak alınması, “tam operasyon” ve nihayetinde bugünkü adıyla “radikal mastektomi” unvanını benimsemeden önce Halstedmastektomi olarak bilinir hale geldi.

Radikal mastektomi, meme kanserinin önce lokal olarak yayıldığı, yakındaki dokuyu işgal ettiği ve daha sonra hücrelerin “tutuklandığı” çevredeki lenf kanallarına yayıldığı zamandaki tıbbi inanca dayanıyordu. Tümör hücrelerinin KAN YOLUYLA yayılımının çok daha sonraki bir aşamada gerçekleştiği düşünülüyordu.Halsted, kanserin o zamanlar tıp camiasında pekiştirdiği bir “merkezkaç sarmal” içinde yayıldığına inanıyordu.

Genişletilmiş radikal mastektomiler

Halsted-Meyer teorisine göre, meme kanseri yayılımının ana yolu lenfatik kanallardan geçiyordu. Bu nedenle, daha fazla sayıda lenf nodu çıkaran daha geniş ve daha sakatlayıcı ameliyatlar yapmanın daha fazla tedavi şansı ile sonuçlanacağı düşünülmüştür.

1920’den itibaren, birçok cerrah Halsted’in orijinal ameliyat işleminden daha saldırgan ameliyatlar gerçekleştirdi. SampsonHandley, Halsted’in göğüs duvarı ve göğüs kemiğine hançer kemiğimizin altındaki meme düğümleridahil  lenf zinciri yoluyla habisyayıldığını kaydetti ve orada bulunan lenf düğümlerinin çıkarıldığı  “genişletilmiş” bir radikal çok saldırgan meme ve bir çok dokunun alındığı ameliyatı kullandı.

Giderek artan bu radikal ilerleme, tüm meme dokusunun, aksiller içeriğin, latissimusdorsi’nin, pektoralis majör ve minör kaslarının çıkarılmasından ve iç meme lenf düğümlerinin diseksiyonundan oluşan ‘süper radikal’ memenin  alınmasıyla sonuçlandı,

Retrospektif analizden sonra, bu masif ve sakatlayıcı operasyonların standart radikal meme alınmasından daha üstün olmadığı kanıtlandığından, genişletilmiş radikal mastektomiler terk edildi

Bernard Fisher tarafından yönetilen Ulusal Cerrahi Adjuvant Göğüs ve Bağırsak Projesi (NSABP) tarafından 1977 yılında yapılan bir araştırma, radikal mastektomiler ile daha az invaziv ameliyatlar arasında uzun yaşam veya tekrarlama açısından istatistiksel bir fark olmadığını gösterdiğinden, günümüzde cerrahlar nadiren radikal meme alınmaları yapılmaktadırlar.

Modifiye radikal mastektomi,Çok saldırgan  ve istenmeyen bir çok sonuçları nedeniyle Halsted radikal mastektomisine üstünlük sağladı. Veronesi ile maksimumdan minimum kabul edilebilir tedaviye giden yeni anlayış meme kanseri cerrahisinde yeni bir dönem açtı. Modifiye radikal mastektomi bazı hastalarda hala faydalı olsa da en çok tercih edilen teknikler; Meme koruyucu cerrahi; -Memeyi eski halinde estetik olarak bırakma ya da bırakmama –onkoplasti- Memeden kanser veya diğer anormal dokuları ve çevresindeki bazı normal dokuları çıkarmak için yapılan ameliyattır. Koltuk altındaki bazı lenf bezleri biyopsi için alınabilir. Kanser yakınındaysa göğüs duvarı yüzey tabakasının bir kısmı da çıkarılabilir. Meme koruyucu cerrahi;

Lumpektomi, parsiyelmastektomi, kadranektomi ve segmentalmastektomi olarak da adlandırılır.

Meme Kanseri için Sentinel(bekçi) Düğüm Biyopsi Tekniği

Kanser ameliyatlardaki memeyi koruyucu ameliyat yanında lenf yoluyla yayıldığı, koltuk altı bazı grup lenf  düğüm yumakları temizlenirken o kolda şişlik, uyuşma gibi istenmeyen bir çok şeyler olacağı için meme kanserinin koltuk altında ilk yerleştiği lenf düğümü ki buna bekçi-sentinel-lenf düğümünün ameliyata başlamadan boyar, çıkartır hasta ameliyat için uyurken patolog bu düğüme kanser atlamış derse o zaman koltuk altı belirli lenf düğümleri yumağı çıkartılır. Böylece gerekmeyenlerde o koldaki istenmeyen sonuçlar engellenmiş olunur.

Genellikle sentinel düğüm negatifse başka ameliyat gerekmez. Nöbetçi düğümler kanser gösteriyorsa, genellikle seviye 1 ve 2 düğümlerinin geri kalanı çıkarılır.Hatta son çalışmalar (ACOSG Z11 denemesi), bu düğümleri kaldırmanın gerekli olmayabileceğini göstermiştir.(PubMed)

Meme koruyucu cerrahi ve ardından ışın tedavisi uygulanan hastalar, ışın tedavisi durumundan bağımsız olarak memeleri alınan hastalara kıyasla daha üstün sonuçlar göstermiştir

Meme cerrahi sonrası; çok iyi bir Meme Tedavi ve İzlem grubu olması gerekir. Bu grupta; çok iyi bir patolog, radyasyononkoloğu,medikalonkolog,gerekirse plastik cerrahi ve psikolog olmalıdır.

Meme koruyucu ameliyatına alınan hastaların yaşam süreleri öncelikle; çıkartılan kanserli kitlenin patolojik sınırları, pozitif lenf düğüm sayısı, kanserin patolojik cinsi, hormon testlerinin ve tümör belirteçlerin pozitif olup olmaması, hastanınyaşı, şişman olup olmaması uygulanacak tedaviye ve ameliyat sonrası yaptıracağı takiplerine bağlıdır.

– Bu konuları; www.drfuatipekçi.com sayfamdaki ve ;İnternettekiProf.Dr.Fuat İpekçi “ONCE SAĞLIK” adlı grubumuzdaki  bilgilendirme kısa videolarımdan takip edebilirsiniz

TİROİD Cerrahi Hastalıklarının

DÜNÜ BUGÜNÜ

Prof.Dr.Fuat İpekçi

Tiroit bezi (ya da guatr), boyun ön kısmında, ortada ara bağlantı ile bağlanmış iki lobdan oluşan metabolizmamız için çok önemli hormon üreten endokrin organıdır.

Tiroit cerrahisinin geçmişi, Albucasis’in ameliyatı ilk kez gerçekleştirdiği M.S 952 yılına kadar uzanmaktadır.O zamanki cerrahlar komplikasyonlar nedeniyle bu ameliyatı yapmayı reddettiler.

Ancak daha sonra, Billroth ve Kocher gibi cerrahlar bu işleme yeni bir yaşam anlayışıgetirdiler, ardından bu ameliyat popüler hale geldi ve art arda, tiroit cerrahisinin zaman içinde uzun bir yol kat etti. Bir zamanlar korkunç kabul edilen bir ameliyattan, kesiyi mümkün olduğunca küçük yapmak için tekniklerin denendiği günümüze kadar. Mükemmel teknikler gelişmesine rağmen hala arayış  devam ediyor….

Billroth’un bir öğrencisi olan TheodorKocher, tiroid cerrahisinin bayrağını öğretmeninden ileri taşıdı. 1872’de.. Bern’deki ilk 10 yılında 101 tiroidektomi ameliyatı geçirmiş ve %2,4’lük bir ölüm oranı yaşamıştı. 1895’te ölüm oranı yaklaşık %1’e idi. Başlangıçta sternomastoidin ön kenarı boyunca eğik bir kesi ile dikey bir orta hat kesi ile ameliyat etti. Ekstra kapsülerdiseksiyon ile daha dikkatli bir rezeksiyon ve daha kesin bir teknik önerdi.

1909’da Kocher, tiroid cerrahisi üzerine yaptığı çalışmalardan dolayı Nobel Ödülü’ne layık görüldü. 1917’de 76 yaşında, tüm çalışmalarının sonuçlarını ölümünden haftalar önce İsviçre Cerrahi Kongresi’nde sundu. Sunumu, muazzam miktarda çalışmasını, yaptığı yaklaşık 500 tiroit ameliyatını ve ölüm oranı % 0,5’i ortaya koyuyordu.

Total tiroidektomininkretinoid değişiklikleri şeklindeki yan etkisi ilk olarak Kocher tarafından gözlemlenmiş ve buna ‘cachexiastrumipriva’ adını vermiştir. Hastaların halsiz, soğuk, şişman ve bazen de zihinsel olarak dengesiz hale geldiğini gözlemledi. 1877’de William Ord bu rahatsızlığa ‘miksödem’ adını verdi.Totaltiroidektomilerin sonuçları hakkında bir raporda yazıldı . Tiroit bezini tamamen çıkarmayacağına söz verdi ve lobektomi yapılmasını tavsiye etti. Ünlü kurallarından biri şöyledir: “Cerrah ameliyat edebilen ve ne zaman yapmayacağını bilen bir doktordur”

Gerçekten ilginç olan, Billroth’un total tiroidektomi sonrası miksödem konusunda sınırlı deneyiminin olmasıdır.Tiroit  ameliyatlarından sonra;

TETANİ;(ameliyat sonu ellerde ve yüzde; kalsiyum düşüklüğüne bağlı kasılmalar)

Nispeten kansız bir şekilde çalışan düzgün ve hassas Kocher, tüm tiroid bezini titizlikle çıkarır ve kapsülün dışına çok az zarar verirdi. Daha hızlı çalışan ve” dokulara daha az önem veren ve kanamaya daha az ilgi gösteren Billroth, paratiroitleri kolayca çıkarmış veya en azından kan dolaşımına müdahale etmiş ve geride tiroit kalıntıları bırakmış olabilir” (pub-med)

1891’de Gley, tiroidektomi sonrası tetaninin ya paratiroit bezlerinin çıkarılmasından ya da bu bezlere kan akışının engellenmesinden kaynaklandığını belirtti..

Billroth’un öğrencileri AntonWolfer ve Jan MikuliczRadecki, bu soruna ilk çözüm arayanlardı. 1886’da Graz’ın o zamanki cerrahi başkanı AntonWolfer, tetaniyi ayrıntılı olarak tanımladı. 1882’de Krakov’un cerrahi başkanı Miculicz, tiroidektomiye yeni bir yaklaşım geliştirdi. Her iki lobun arka yüzlerinin korunmasıyla tetaninin önlenebileceğini öne sürdü.

Paratiroit kan temini 1907’de Halsted ve Evans tarafından yayınlandı. Paratiroid arter dallarının çıkış noktalarının distalindeligasyon olan tiroid arterlerinin ‘ultra-ligasyonunun’ uygulanması gerektiğini düşündüler. Alt tiroit arteribağlamaktan kaçınmayı önerdiler

Total tiroidektomi sonrası bir diğer ciddi istenmeyen durum ise;

Laringeal sinir (ses teli) yaralanmasıydı.;

MikuliczRadecki özellikle bu komplikasyonun önlenmesiyle ilgilendi. Lobların arka yüzünü korumaya yönelik yeni tekniği, ek olarak rekürrenlaringealsinirlerin  görevlerini korunmasını sağladı. İspanyol şarkıcı Manuel Garcia’ya ait olan gırtlak ayna muayenesinin tanıtılmasına kadar önemli sayıda tekrarlayan gırtlak sinir yaralanmasının teşhis edilmediği varsayılabilir.

Baş opera sanatçısı AmelitaGalli-Curci’nin vakasına kadar, üst gırtlak sinirlerine ve işlevlerine çok az dikkat edildi. 1936 yılında Arnold Kegel ve G. RaphaelDunleavy tarafından guatr nedeniyle ameliyat edildi.

.İyileşmeden birkaç ay sonra şarkıcı sahneye geri döndü ancak kariyeri kısa sürdü. Üst aralığında başarısız oldu ve performansı sırasında belirgin bir nefes darlığı ile notaları sürdüremedi. AmelitaGalli-Curci’nin başına gelen komplikasyonun, superiorlaringeal sinirin dış dalındaki bir yaralanma olduğu ve bunun sonucunda krikotiroid kas fonksiyon bozukluğuna neden olduğu ve bunun sonucunda da vokal tonunun sürdürülememesiyle sonuçlandığı kabul edilebilir.

Tüm bu yıllar boyunca, zehirli olmayan guatrlar cerrahi için sorunsuz-daha iyi adaylar olarak kabul edildiğinden, tiroit ameliyatları toksik olmayan guatrlara uygulandı.           Bu nedenle;

Toksik (zehirli)  guatr;

Cerrahlar için yeni bir zorluk teşkil ediyordu. 1884’te Frankfurt-am-Main’den Ludwig Rehn, yaklaşan tıkanıklığı gidermek için guatrın ameliyat edildiği ancak tesadüfen toksik semptomlardan kurtuldukları üç vaka bildirdi.

Tüm bu yıllar boyunca, kanseri olmayan guatrlar cerrahi için uygun adaylar olarak kabul edilir, tiroidektomiler  zehirli olmayan guatrlara uygulandı

Yosununun guatr boyutunu azalttığı bir süredir bilinmesine rağmen, Bernard Courtois’nin yanmış deniz yosununda iyodu keşfetti. On yıl sonra Coindet, guatrın preoperatif tedavisinde vaskülariteyi azaltmak ve dolayısıyla operatif riski azaltmak için iyodu ilk defa önereldi. Bu, tiroid bezinin normal fonksiyonu için iyotun gerekli olduğunu öne süren Marine tarafından 1907’de daha da onaylandı ve 1911’de, toksik guatr tedavisinde bir dönüm noktası olan Graves hastalığının tedavisi olarak iyot önerildi.

1923’te Plummer, ameliyat öncesi Lugol iyot kullandıktan sonra ameliyat ettiği 600 tirotoksik hastanın sonuçlarını yayınladı. Lugol’ün iyotunu kullanarak operatif ölüm oranının %4’ten %1’e düştüğünü gösterdi

Toksik guatrın yönetiminde daha fazla ilerleme,

Radyoaktif iyottun1942’de Means, Evans ve Hertz tarafından tedavi edici ilaçlara dahil edilmesiyle gerçekleşti. Bir yıl sonra, 1943’te EdwinBennetAstwood tarafından tanıtılan tiourasil geldi. Yaklaşık 20 yıl sonra geliştirilen
Beta blokerler (propranolol),

1965 yılında toksik guatr tedavisi için armamentarium’a girdi. Bu ilaçların dahil edilmesi, toksik guatrın ameliyat öncesi-ameliyat-ameliyat sonu                                       yönetimine önemli ölçüde katkıda bulundu,                                                      Tedavi grubu ilaçlar+radyoiyodin vecerrahi ;şu anda biletirotoksikoz (zehirli guatrın) tedavisinin temeli olarak devam etmektedir

Ultrason ve bilgisayarlı tomografi taraması gibi radyolojik prosedürlerin gelişmesiyle tanı daha da kesin hale geldi. Soderstorm tarafından tarif edildiği gibi                                               1952’de;

İnce iğne aspirasyon sitolojisinin (İİAS) tanıtılması, guatr tanılarına yeni bir boyut getirdi

Uzun zamandır tıp biliminin diğer disiplinlerindeki, yani anestezi, fizyoloji ve radyolojideki gelişmelerle birlikte, tiroit hastalıklarının cerrahi tedavisi önemli ölçüde iyileşti.                                                Rekürrenlaringeal sinirin(ses telinin) ameliyat sırasında; elektro-tanımlanması için sinir monitörü gibi cihazların bulunmasıyla işlem daha güvenli hale geldi. Ayrıcayanlışlıkla çıkarılan paratiroit bezlerininkasların arasına yerleştirilmeside totaltiroidekt

omi ameliyatlarına yeni bir umut verdi.

Minimal erişimli tiroit cerrahisi (MITS), tiroide cerrahisinin cerrahi tekniklerine yeni eklenen bir yöntemdir. Minimal erişim cerrahisi diğer cerrahi uzmanlıklarda iyi kabul görmektedir, ancak baş ve boyun cerrahisinde kabulü oldukça yavaş olmuştur.

Garner ve arkadaşları, 1996’da paratiroit bezlerine endoskopik yaklaşımın uygulanabilirliğini bildirdikten sonra bu alana çok ilgi olmuştur. Odak noktası tiroit cerrahisine; daha az saldırgan teknikler ve daha iyi estetik sonuç arayışına kaymıştır. Konsept, daha iyi bir kozmetik sonuç, daha az hastanede kalış ve daha az ağrı beklentisini içinde olanların dikkatini çekti..

Kısa bir süre içinde, bir dizi teknik aynı anda minimal saldırgantiroit cerrahisi olarak anılmaya başlandı. Bunlar saf endoskopik teknikler, video yardımlı teknikler ve minimal invaziv açık cerrahi olarak uygulamaya girdiler

.Konvansiyonel cerrahiden sadece kesi uzunluğu açısından farklıdır, ancak doku travmasının azalması, daha az hastanede kalış süresi, daha iyi kozmetik, daha az ameliyat sonu ağrı ve konfor gibi avantajlara sahiptir. Bununla birlikte, dezavantajları da vardır;

Daha uzun ameliyat süresi, dik öğrenme eğrisi, ameliyatın şişirilmiş masrafları

Böbrek Üstü Bezi Cerrahi Hastalıklarının   

DÜNÜ BUGÜNÜ

Prof. Dr. Fuat İpekçi

Son 100 yılda adrenal hastalığın ve cerrahi tedavisinin anlaşılmasında bir devrim yaşandı. Burada Hormonların izolasyonu, tabakaları olanmedulla ve korteksin ayrıntılı çalışılması, tanı için çok ileri hormon testlerinin  ve doppler, ultrasonografi, BT,MR,PET gibi görüntüleme uygulamaları, yapılan açık ameliyatların ötesinde  “Laparaskopik ve Robotik” cerrahinin   eklenmesi bu devrimde rol oynamıştır

Adrenal bezler, böbreklerin üstünde bulunan üçgen şekilli bezlerdir. Adrenal bezler bir endokrin bezidir, yani hormon yaparlar. Bu hormonlar; -kortizon – aldosteron -Seks Hormonları-Epinefrin ve norepinefrin ( adrenalin ve noradrenalin) dir.

Böbrek Üstü Bezinde adenom denilen Adrenal Nodüller, Adrenal Kitleler, Kalınlaşmış Adrenal Bezler ve Adrenal “İnsidentalomlar” tespit edebiliriz.

Hastaların BT taraması veya MRI ile karınlarının görüntüleri alındığında, adrenal düğümcük(adenom) görmek çok yaygındır. Aslında, BT veya MRI çekilen her 100 kişiden 4’ünde adrenal nodüller görüyoruz. Bir adrenal nodül, normal dokunun bir yumruya dönüşmesidir. Çoğu tesadüfi adrenal nodül (düğümcük) sorunlara neden olmaz. Bununla birlikte, aşırı hormon üretimi belirtileri veya kanser şüphesi açısından değerlendirilmeleri gerekir.

Adrenal nodülleri veya kitleleri aramadığımız zamanlarda sıklıkla bulduğumuz için, biz doktorlar bunları gayri resmi olarak “insidentalomlar” olarak adlandırırız. (Tesadüfi-rastlantısal-adenomlar)

Bu adenom yada nodüller hormon ürettiğinde  biz doktorlar bunların “fonksiyonel” mi yani; işlevsel mi?; belirti-şikayet vermiyor mu? Onu araştırırız.

Adrenal nodüllerin %85’i işlevsizdir. Adrenalnodüllerin %15’i işlevseldir.

Bazen hastalar aşırı hormon üretmelerine rağmen kendilerini tamamen normal hissederler. Bu nedenle, bir adrenal tümör bulunduğunda, bahsedilen tüm hormonlar için tipik olarak düzenli laboratuvar testleri yapacağız. Bazen bu, kan testlerini içerir. Bazen, bu idrar testi gerektirir. Nadir durumlarda, adrenal tümörün biyopsisini de önereceğiz.

Adenom dediğimiz kitlenin büyüklüğü, ürettiği hormonlarıve hastadaki belirtilerine göre;(Bu bilgiler bilgilendirme amaçlıdır)

1-Cushing Sendromu: İhtiyaçtan  fazla kortizon üreten bir tümör vardır.. Bu fazladan üretilen kortizon hastalarda kan şekerini yükselterek diyabete neden olur. Kan basıncında yükselme, şişmanlık, parlak ve dolgun bir yüz (Ay Dede yüzü) ,adet düzensizliği, yüzde kıllanma, ses kalınlaşması belirtilerine neden olur.

Bu hastalarımızda hipofize yönelik taramalar yapmalıyız şayet burayı tutan bir hipofiz  tümörü varsa artık bu Cushing Sendromu değil “Cushinghastalığı”dır.(hipofizdeki bir tümör)

Böbrek üstü bezi bu durumda fazla çalışarak normalden fazla büyür; bunlarda böbrek üstüne yönelik cerrahi uygulanmaz.

2-Aldosteronoma (Connsendromu):

Fazla aldesteron üreten bir adenoma vardır. Aşırı salgılanan aldesteron kan basıncını; hastanın tansiyonunu yükselttiği gibi kan potasyum düzeyini düşürür. Buna bağlı olarak hastalarda genellikle halsizlik, yorgunluk, güçsüzlük ve sık idrara çıkarmaya sebep olur. Medikal yani ilaç tedavisine cevap vermeyenlere cerrahi önerilir.

3- Feokromositoma:

Salgılanan fazla hormon sonucunda kan basıncı çok yükselir ve aralıklı şiddetli baş ağrısı, yüzde kızartılar, çok fazla terleme, sinirlilik, çarpıntı ve kalp hızında artma görülür.

4- İnsidentaloma :

Başka sebeplerle görüntülenme yapılırken tesadüfen bulunan adrenal bezdeki kitlelerdir. Genellikle iyi huylu ve zararsızdırlar. Şayet bunlarda
• Eğer fazladan hormon üretiyor ve hastada belirtilere şikayetlere neden oluyorsa
• Kitle 4 cm den daha büyükse; olası kanserin gelişimini engellemek için
• Kitle görüntülemede kanser özellikleri taşıyorsa ameliyat edilir5-Adrenal Kanserler; Çok nadirdirler,genellikle geç evrede tanı konulur,


-TİROİD ve PARATİROİD bezi HASTALIKLARI
Fonksiyonu Normal > az ya da çok büyümüş
“Goitre” Estetik veya bası>>Ameliyat
Tek nodüllü(tetkik)>izlem ya da ameliyat
Mültinodüler zehirsiz goitre >>ameliyat
Fonksiyonel,Hipo/Hiper tiroidi(Zehirli);
Nodulsüz Büyümüş Hipertiroidi-BASEDOW-
ÖNCE İLAÇ ve/Veya >>> Ameliyat
Tek Nodüllü Zehirli goitre >>>> Ameliyat
TİROİD iltihapları-TİROİDİT
Akut ağrılı boğaz önü şişlik>Hemen ilaç ted.
Subakut /Kronik(Hashimoto)>tedavi>izlem

MEME KANSERİ -AMELİYAT
Sülalede Meme kanseri VAR MI???
Erken adet/şişmanlık/geç ve az doğum var mı?
Her regli 5.gün sonrası kendi muayeneni yap
Şüpheli ya da Tetkik yapılacaksa önce Mamografi
Kitleden; İnce İğne Aspirason Biyopsisi-İ.İ.A.B
Kitle yoksa ;Mamografi>Şüheli>Tel işaret>Oper.
Telle alttaki dokuyu eksize>Mamografi ve frozen
Axiller boyama>(+)Axs. disek.ve (-) sınırlı eksizyon
Kitle 2cm < Meme Koruyucu ameliyat(+) (-)ax.ler dis.
Biri küçük,/ büyük>18 yaşına kadar bekle ve tedavi
Erkeklerde tek/ çift taraflı büyüme;-JİNEKOMASTİ

BÖBREK ÜSTÜ ve Hipofiz BEZİ HASTALIKLARHacimsel..;
Böbrek Üstü Bezi Tümörleri
Primer hiperaldosteronizm
Primer Hiperaldosteronizm
Feokromositoma
Cuching hastalığı ve Sendromu
Addison hastalığı (Adrenal Yetmezliği)
Otto immun adr.yet.+HipoTiroidi
>Hiperpigmantasyon>>Schmited Sendromu
Şidetli meningokosik sepssis>>>>Ölümcül
>>Sürrenal Kanama>>Whatherhouse Sendromu
Sürrenal Kistler ve adrenokortikal kanserler
Adenomlar /insidentiloma (belirtisiz B.Ü.tümörleri

PARATİROİD Hastalıkları
Adenom; iyi huylu çoğu kez tek tümörü>
%80-90 >>Paratiroidi fazla çalıştırır;
Ameliyat Drenaj ve kültür, A.Biyotik
Hipeplazi;4 Paratirodin de büyümesi ve parat hormonunfazlalığı>önce tedavi sonra ¾ ü ameliyatla alınıp geri kalan ¼ ü boyun yan kaslarının içine ekilir;
Parat Hormon fazlalığı;
M.E.N 1 ve M.E.N 2 ile de beraber görülür

Meme Hastalıkları
MASTİT;Loğusa Mastitleri,Akut Abseleri;
Kronik meme infekyonları
Tüberküloz,yüzeyel ve derin mantarinfeksyonu
Fibrokistik hastalığı;Tetkik ve İzlem
MEME’nin Selim Tümörleri
Fibroadenom
Tubuler adenom
Filoides Tümörler
Duktal Ektazi/Yağ nekroz

TİROİD KANSERLERİ -AMELİYAT
1-Papiller Karsinomlar(lenf yoluyla yayılan tümörlerdir-AMELİYAT>Ameliyat> yaşama süresi en iyi Tiroit kanseridir.)
2-Foliküler karsinom; kan yoluyla yayılır, uzak yayılımı var kesin tanı ameliyatta konur. Post.op>Radyo aktif iyot ted.
3-Meduller karsinom; Tiroidin C hücrelerinden menşeini alır Kalsitonin salgılar. M.E.N 1 de yer alır
4-Anaplastik tiroit kanserleri… Hızlı ilerler, yaşam süresi az
5-Lenfoma ve az diferensiye tiroid kanserleri
6-Metastatik tiroid Kanserleri